Tanıtım
Göğüs Hastalıkları, akciğerlerin pnömoni, plörezi, tüberküloz, bronşektazi, akciğer kanserleri, plevra hastalıkları, mediasten hastalıkları, pulmoner emboli, interstsiyel akciğer hastalıkları, meslek hastalıkları, uykuda solunum bozuklukları, kronik obstrüktif akciğer hastalıkları (KOAH), astım gibi solunum sisteminin alt bölümlerinin hastalıklarının tanı, tedavi ve önlenmesi ile ilgilenen bir anabilim dalıdır.
Bronkoskopi, endobronşiyal ultrasonografi, torasik ultrasonografi ve girişimsel pulmonoloji (rijid bronkoskopi, stent uygulamaları, endobronşiyal volüm küçültme gibi) son yıllarda Göğüs Hastalıkları uzmanlık alanının tanı ve tedavi açısından atılım yapmasına neden olmuştur. Tıp Fakültesi eğitiminden sonra yapılan 4 yıllık uzmanlık eğitiminin ardından Göğüs Hastalıkları Uzmanı diploması alınmaktadır. Alerji ve immünoloji, yoğun bakım ve meslek hastalıkları Göğüs Hastalıkları Uzmanlık alanının yan dal alanlarıdır.
Bilimsel konuları Tıpta ve Diş Hekimliğinde Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğine uygun olarak hazırlanan programlar dahilinde yapılan teorik ve pratik eğitimlerle, genç meslektaşlarımıza, Göğüs Hastalıkları ile ilgili yetkinlik ve beceri kazandırmak temel hedefimizdir. Tüm asistanlarımız, hasta-hekim ilişkisi ve etik değerler konusunda deneyim kazanacak, araştırma projelerinde çalışacak, ulusal ve uluslararası kongrelere katılıp içinde bulundukları bilimsel çalışmaları sunarak, mesleki bilgi ve görgülerini geliştireceklerdir.
Leonardo da Vinci ve Vesalius 15. yüzyıldan sonra solunum organını tanımlamışlar ve böylece solunum sistemi ile ilgili bilgiler elde edilmeye başlamıştır. Leonardo da Vinci akciğer ve mediasten anatomisine ilişkin çizimler yaparak, akciğerlerin esnetilebilir süngerimsi bir dokudan oluştuğunu not etmiştir. Onaltıncı yüzyılda, Paracelsus madencilerde görülen bir akciğer hastalığını (Bergsucht) tanımlamış; 1785 yılında Lavoisier solunumun kimyasal boyutunu açıklamayı başarmıştır. Ondokuzuncu yüzyıl Göğüs Hastalıkları alanının gelişmesinde çok önemli bir yüzyıl olmuştur. 1819 yılında Laennec’in stetoskopu ve 1842 yılında Hutchinson’un spirometreyi bulmuşlardır. Böylece solunum sistemi ve hastalıklarının anlaşılmasında yeni ufuklar açılmıştır. 1844’de Koch’un tüberküloz basilini izole etmesi ile bir mikrobiyoloji laboratuarı ile birlikte çalışmak, her akciğer kliniği için vazgeçilmez bir ihtiyaç haline gelmiştir. Yine 19. yüzyılın sonlarında, Wilhelm Conrad Röntgen’in X-ışınlarını keşfetmiş, hızla gelişen radyolojik incelemeler, akciğer hastalıklarının tanısında çok önemli bir sıçramaya yol açmıştır.
Ülkemizde ise tüberküloz ile mücadele amacıyla, ilk olarak 1906 yılında Hamidiye Etfal Hastanesi’nde bir çocuk sanatoryumu faaliyete geçmiştir. Sonrasında Verem Mücadele Cemiyetleri kurulmuş, bu konuda Sağlık Bakanı Dr. Behçet Uz, Dr.Tevfik İsmail Gökçe, Ord. Prof. Dr.Tevfik Sağlam ve Prof. Dr. Nusret Karasu öncülük etmişlerdir. İlk kez 1949 yılında Ftizyoloji Ana Bilim Dalı, verem hastalığını inceleyen ayrı bir uzmanlık dalı olarak tanınarak Prof. Dr. Nusret Karasu tarafından kurulmuştur. 1955 yılında Ftizyoloji, yalnız tüberkülozu değil, bütün akciğer hastalıklarını kapsayacak şekilde, ayrı bir dal olarak tanımlanmıştır. 1962’de Ftizyoloji uzmanlık dalının adı “Göğüs Hastalıkları ve Tüberküloz (Ftizyoloji)” olarak değiştirilmiştir.
Akademik Kadromuz
Prof. Dr. SEDAT ALTIN
Doç. Dr. GÜLGÜN ÇETİNTAŞ AFŞAR
Doç. Dr. SEYHAN DÜLGER
Çalışma Konularımız
Araştırma Öncelik Alanlarımız
Covid 19 lu hastaların sigara bağımlılığı ile hastanede immobilizasyon süresi ve yaşam kalitesi arasında ilişki var mı?
Omalizumab tedavisinin venöz tromboz yapıcı etkisi var mı?
Gebe kadınlarda saptanan COVID 19 hastalığının klinik radyolojik ve laboratuar özellikleri ve tedavi yanıtları nasıldır?
Obstrüktif uyku apneli hastalarda periferik vestibüler sisteme hastalığın etkileri nasıldır?
IMV ve NIMV deki hastalarda, torakal vibrasyon uygulaması, klasik solunumsal fizyoterapiye göre, mekanik ventilasyon süresini ve mortaliteyi azaltabilir mi?
Hastanemizde hasta bina sendromu belirtileri var mı? Hangi ortam şartları ile ilişkili?
Gerekçe
Sigara içen ve içmeyen Covid 19 pnömonili hastaların, sigara yükü ve bağımlılık derecesinin hastanede yatış süresi ve YB a gidiş ve mortaliteleri ile ilişkisi konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır.
Zor astımda kullanılan monoklonal anti-Ig E antikoru olan omalizumab ın bilinen bir yan etkisi olmamakla birlikte klinik pratikte venöz tromboz gözlenmesi üzerine çalışma planlanmıştır.
Gebelerde COVID 19 ile ilgili yeterli çalışma bulunmamaktadır
OSAS'ın periferik vestibüler sisteme etkileri incelenecektir
Torakal vibrasyon yöntemi YB da IMV ve NIMV ile takip edilen hastaların YB yatış sürelerini kısaltmak için etkin bir yöntem olabilir.
Hastane içinde uzun saatler çalışan personelin Hastanemizde hasta bina sendromu belirtileri, çalıştıkları ortam özelliklerine bağlı olabilir. Sağlık çalışanları ile ilgili yeterli bilgi bulunmamaktadır.