Genel Bilgiler
Kulak Burun Boğaz bölümü kulak, burun, paranazal sinüsler, nazofarenks, orofarenks, hipofarenks, oral kavite, larenks, servikal özefagus, trakea, ön kafa tabanı, orta ve arka kraniyal fossa, yüz, baş ve boyun bölgesi olmak üzere geniş bir alanı içeren uzmanlık dalıdır. Uzmanlık eğitimi bu bölgelerden kaynaklanan tümör, enfeksiyöz, inflamatuvar, doğuşsal, travmatik, alerjik, damarsal patolojilerin tıbbi ve cerrahi tedavisi yanı sıra işitme, denge, koku, tat, ses, konuşma ve yutma fonksiyonlarının değerlendirilmesini de içermektedir. Tıpta Uzmanlık Eğitimi Yönetmeliğine uygun olarak hazırlanan program dahilinde asistan hekimlere temel ve güncel bilgileri içeren, teorik ve uygulamalı eğitim müfredatı uygulanmaktadır. Uzmanlık eğitimi alan asistan hekimlerimize ulusal ve uluslararası kongrelere ve kurslara katılımının sağlanması yanında bilimsel araştırmalar yapmaları için gerekli olanaklar sağlanmaktadır.
Tarihçemiz
Kulak Burun Boğaz uzmanlığı 20. yüzyılın erken dönemlerinde, o zamana kadar ayrı alanlar olarak kabul edilen otoloji ve laringolojinin birleştirilmesi ile ortaya çıkmıştır. Otoloji ve laringolojiyi içeren ilk üniversite kliniği ise 1870’li yıllarda Viyana’da kurulmuştur. Kulak, burun ve boğaz bölgesi çok eski zamanlardan beri insanlığın ilgisini çekmiş ve değişik tedavi yöntemleri ve cerrahi tekniklerinin uygulanmasına neden olmuştur. Dünyanın en eski ve en önemli yazıtlarından biri olan Ebers tıp papirüsünde temporal kemik kırığının işitme ve konuşmayı nasıl etkilediğine dair bilgiler mevcuttur. Mısır’da M.Ö. 1500 lü yıllara ait tinnitus, dizzines ve hipoakuzi tedavisine yönelik bilgiler içeren tıbbı kayıtlar bulunmuştur.
Kullak Burun Boğaz, tarihsel gelişim süreci içerisinde cerrahi işlemler için lokal anesteziyi ilk kullanan bölümlerden biri olması yanı sıra işitmenin düzeltilmesi için cihazların kullanılması ve cerrahide mikroskobun ve endoskopun kullanılması ile bu alanda öncülük edip farklı branşlarda yeni tekniklerin gelişmesine olanak sağlamıştır. Carl Nylen’in 1921 yılında yaptığı monookuler operasyon mikroskopuna rağmen kulağın modern mikrocerrahisi Zeiss Optik Firma’sının ilk binokuler operasyon mikroskopunu 1953 yılında tasarlaması ile mümkün olmuştur. Sonrasında Zöllner ve Wullstein binokuler mikroskobu kullanarak orta kulak cerrahisinde başarılı sonuçlar elde etmiştir. Operasyon mikroskopunun kullanılması ve orta kulak hastalıklarında altta yatan patalojiler ile ilgili bilgilerin artması, kulakta radikal cerrahi ihtiyacını azaltmıştır. Anestezi tekniklerinin de gelişmesi ile birlikte orta kulak rekonstrüksiyonunu içeren günümüz otolojik operasyonlarının ortaya çıkması sağlanmıştır.
Larinksin ayna ile ilk başarılı muayenesi müzisyen Manuel Garcia tarafından 1854 yılında yapılmıştır. Garcia kendi ses tellerinin konuşma ve nefes alma sırasındaki hareketlerini gözlemlemiştir. Ludwing Türck yaptığı laringeal ayna ile sadece günışığından yararlanıp larinks muayenesini yapabilmesine rağmen Czermak elde ettiği ışık kaynağı ile birlikte larinks muayenesini mümkün kılmıştır. İlk total larinjektomi 1873 yılında genel cerrah olan Billroth tarafından yapılmıştır. Crile 1906 yılında primer tümör cerrahisi ile birlikte bölgesel lenf nodu metastazının en blok rezeksiyonunun önemini vurgulamıştır. Malign cerrahiler ile yapılan geniş rezeksiyonların fonksiyonel ve kozmetik açılardan düzeltilmesi için cilt, kas ve mikrovaskuler fleb teknikleri 1960 ve 1970 li yıllarda geliştirilmiştir. Blom ve Singer 1980 yılında larenjektomili hastalar için ses protezi yapmıştır. Optik endoskopların Hopkins tarafından 1954 yılında geliştirilmesi ile larinks, nazofarenks, burun ve farenks muayenelerinde yeni bir dönem başlanması sağlanmıştır.
Emil Zuckerkandl’ın 1870 yılında burun ve paranazal sinüs anatomik yapısına ait çalışmaları bu konudaki mevcut bilgilere önemli katkı sağlamıştır. 20. yüzyılın hemen öncesinde Grunwald, Onodi, Hajek gibi bilim insanlarının yaptığı cerrahi ve anatomi çalışmaları ise rinolojinin bir uzmanlık alanı olarak doğmasında belirleyici olmuştur. Messerklinger ve Stammberger’in çalışmaları paranazal sinüslerin havalanması, anatomisi ve mukosilier klirensin anlaşılmasında anahtar rol oynamıştır. Bilgisayarlı tomografinin gelişimi ve nazal endoskopların cerrahide kullanılması fonksiyonel konservatif endoskopik sinüs cerrahisinin ortaya çıkmasında katkı sağlamıştır. Endonazal girişim ile kafatabanı cerrahisi ve nörocerrahilerin yapılabilirliğinin sağlanması önemli bir adımdır.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Civani Ananyan Bey'in 1878 yılında Kulak Burun Boğaz (KBB) dersleri öğretmenliğine getirilmesi ve 1890 yılında Şefik Paşa'nın ilk KBB Kliniği'nin başına gelmesi sonrasında Türk Kulak Burun Boğaz uzmanlık alanı gelişmeye başlamıştır.1894 yılında Gülhane Profesörler Kurulu tarafından seçilerek Berlin’e gönderilen Ziya Nuri Bey Türkiye’de modern KBB’nin gelişiminin ilk öncüsü olmuştur. Yurtdışında aldığı 6 yıllık eğitim sonrası yurda dönen Ziya Nuri Paşa, 1900 yılında Gülhane Askeri Hastanesi’nde KBB Kliniği’ni kurmakla görevlendirilmiştir. 1908 yılında Askeri ve Sivil Tıp Okullarının birleştirilmesi ile oluşturulan Tıp Fakültesi’nin de ilk KBB Profesörü olmuştur. 1928 yılında Danimarka'da yapılan 1. Dünya KBB Kongresi'ne katılan Dr. Sani Yaver ve Dr. Haydar İbrahim Aydar, Türk KBB uzmanlığını bilimsel bir ortamda temsil etmek için dernek kurulması fikrini ortaya atmışlardır. 8 Mayıs 1930 yılında ‘Türk Oto-Rino-Larengoloji Cemiyeti’ kurulmuştur. İlk başkanlığını Ziya Nuri Paşa'nın yaptığı ve başlıca amacı Kulak Burun Boğaz alanında ülkemizde kalkınma ve gelişmeyi sağlamak olan cemiyetin kuruluşu ile birlikte bilimsel toplantıların düzenlenmesi ve uluslararası toplantılara katılımlar sağlanmıştır. Osmanlı Devleti’nin yıkılış süreci, Birinci Dünya Savaşı, Kurtuluş Savaşı ve yeni Türkiye'nin kurulmasına denk gelen zorlu dönemlere rağmen otorinolaringolojik ameliyatlar yapılmaya, bu alanda Türkçe bilimsel kitaplar yazılmaya, çeşitli uluslararası toplantılarda tebliğler yapılmaya başlanmıştır. Türkiye’de KBB uzmanlığı gelişen teknoloji ve bilimsel veriler doğrultusunda gerek ulusal gerekse uluslararası alanlarda gelişimini sürdürmüş değerli akademisyenlerin yetişmesi sağlanmıştır.